14 Kasım 2012 Çarşamba

Lilith - לילית


Âdem ile Havva’yı hepimiz tanırız. Hemen her yaradılış efsanesinde farklı isimlerle de olsa bu iki kişi yani bir erkek ve bir dişi karşımıza çıkmaktadır. Anlatılara göre Havva yılanın kışkırtmasıyla yasak ağacın meyvesinden yemiş yemekle de kalmayıp Âdem’e de yedirip her ikisi de ölümlüye dönüşmüş ve cennetten kovulmuşlardır. 



Yahudi inancına göre ise Havva; Âdem’in ilk karısı değildir. Âdem’in Havva’dan önce Lilith adında bir karısı bulunmaktaydı. Her ne kadar Tevrat’ta bu ve bu isim açıkça belirtilmese de ufak tefek imalar bulunmaktadır.

Tevrat’ın Yaradılış 1:27 bölümünde “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı.” Yazmaktadır buradan da anlaşıldığı üzere insan erkek ve kadın olarak eşzamanlı yaratılmıştır.

Oysa birkaç bölüm sonra Yaradılış 2:20-23 arasında “Âdem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. RAB Tanrı Âdem’e derin bir uyku verdi. Âdem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Âdem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Âdem’e getirdi. Âdem, - İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir - dedi, - Ona Kadın- denilecek, Çünkü o adamdan alındı - türemiştir.”

Görüldüğü üzere ilk kısımda “Erkek” ile “Kadın” eşzamanlı yaratılmışken, ikinci bölümde önce erkek yaratılıp, kadın onun kaburga kemiğinden türetilmektedir.

Buradan ve sözlü aktarımlardan yola çıkarak Âdem’in kaburgasından yaratılan kadına Havva olduğu birinci bölümde anlatılan ve Âdem’le birlikte ona eşit yaratılan dişi varlığın ise Lilith (לילית) olduğuna inanılır.

Söylenceye göre Lilith eşzamanlı olarak aynı topraktan yaratıldıkları için kendini Âdem’e eşit görüyor, onun sözünü dinlemiyor, Âdem ise bu şekilde bir kadın üstünlüğünü kabullenmek istemiyordu. (Bu tavrıyla belki de bilinen ilk feminist sıfatını almaya hak kazanmıştı) Tartışmalar birbirini izler ve Lilith Tanrı’nın ağza alınması bile yasak olan ismi telaffuz etme cüretini gösterir ve cennetten ayrılır, kötülerin tarafına geçer. Orada Samael isimli (Yahudiler bu ismi anmamak için sadece İbranice baş harflerini söylerler “Sameh Mem = ס"מ ) şeytanla ilişkiye girer ve ondan çocukları olur. Daha sonra Samael’den ayrılıp Asmodeus ile birlikte olmaya başlayacaktır.

Bu arada Âdem yalnız kalmaktan sıkılmış ve Lilith’in tekrar cennete alınması için Tanrı’ya yalvarmıştır. Tanrı “Senoy - סנוי”, “Sansenoy - סנסנוי” ve “Semangelof - סמנגלוף” isimli üç meleği Lilith’i geri getirmesi için gönderir. Ancak Lilith yaptığından pişman değildir ve kesinlikle geri dönmez.

Tanrı bu sefer Âdem’e, Âdem’in kendi kaburgasından bir parça alarak Havva’yı yaratır. Havva öz olarak Âdem’in bir parçası olduğundan ve ondan çıktığından ona dik başlılık yapamaz.

Bu arada Lilith insanlara ve insanoğullarına karşı intikam yeminleri etmektedir. Buna göre Lilith, geceleri 8 günlükten küçük her erkek çocuğu ve 20 günlükten küçük her kız çocuğunu öldüreceğine dair yemin etmiştir. Yine yeni doğum yapan hamile kadınların baş düşmanı olacaktır. Sadece yukarıda ismi geçen üç meleğin (“Senoy”, “Sansenoy” ve “Semangelof”) isimlerinin ya da şekillerinin çizildiği bir muska ya da tılsım çocuğun yanına asılırsa Lilith onlara dokunmayacağına dair yemin eder.
Üç koruyucu melek ve isimleri (8. yy)

Ayrıca Lilith rahat durmaz, erkekleri geceleri rüyalarında tahrik edecek ve onların tohumlarından şeytani varlıklar meydana getirecektir.

Lilith; Havva’nın yaratılmasından sonra yine Âdem ile Havva’nın peşini bırakmaz. Gerek Adem’e uykusunda musallat olur, gerekse Havva’yı kandırarak yasak meyveyi yemesini sağlar.

Yahudiler’in Sözlü Tevrat’ı ve onun yorumlarını içeren Talmud isimli kitabında Lilith’den bir gece şeytanı olarak bahsedilir. İnsanların uykularında rüyalarına girerek onları ayartır. Ayrıca Loğusa kadınların ve yeni doğmuş çocukların ezeli düşmanı kabul edilir. (Belki de eski çağlarda bebek ölüm oranının günümüze göre fazla olması ve kanamalardan dolayı loğusa kadınların hayatlarını kaybetmesi buna bağlanmaktaydı)

Bu gün bile Loğusa kadını ve bebeği gece evde yalnız bırakmamak âdeti köken olarak buna dayanmaktadır. Hata birçok geleneksel Yahudi ailesi, geceleri balkona çocuk bezi asmazlar (hoş artık tek kullanımlık bezler var) zira geceleri dolaşan Lilith’in bu çamaşırları görerek evde loğusa ve bebek olduğunu anlaması olasıdır. Bu yüzden birçok aile çocuklarının yatağına bu üç meleğin isimlerinin yazılı olduğu bir tılsım asarlar. 
Lilith'den korunmak üzere hazırlanmış üç koruyucu meleğin ismini içeren tılsım. (8. yüzyıl)

Yine bu meleklerin isimlerini ve şekillerini içeren kolyelerin çocukları Lilith’den koruduğuna inanılmış, yüzyıllar boyunca bu türden kolyeler kullanılagelmiştir.

Lilith efsanesi elbette ki Yahudiler’den çok daha önceleri Sümer ve Babil efsanelerinde de görülmektedir Sümer efsanelerinde adı Lilitu olan bu dişi şeytan kabartmalarda kanatlı olarak tasvir edilir ve yanında mutlaka baykuş bulunur. Mezopotamya’da Lilitu da tıpkı Yahudilerin Lilith’i gibi kadın ve çocuklara saldıran dişi şeytan olarak bilinir.
Sümer Lilitu Kabartması: MÖ. 1950

Ayrıca Mezopotamya’da Lilith’in kökeni olan dişi şeytan, Lilitu aynı zamanda da salgınlar, hastalıklar ve ölümden de sorumludur. Ancak Lilitular Lilit’den farklı olarak kendileri çocuk sahibi olamıyorlardı.
Lilitu

 Ancak yine Akad dişi şeytanı olan “Arad Lili” geceleri erkeklerin rüyalarına girip onlardan çocuk sahibi olabiliyorlardı. 

Yine Akad ifritlerinden olan Lamaştu, çocuk ölümlerinden sorumlu tutulurdu. Ayrıca Hamile kadınlarda uyku düzensizliklerine neden olmakta ve onların çocuklarını düşürmelerine neden olmaktadır.

Lamaştu


Lamaştu'dan korunmak için hazırlanmış Pazuzu tılsımı

Akadlılar zamanında Lamaştu'nun kötülüklerinden korunmak için bir takım tılsımlar kullanılmaktaydı. Bu tılsımlarda genellikle Pazuzu figürü kullanılırdı. (Yukarıdaki kabartma tılsımda Lamaştu'nun hemen arkasındaki bir kolu yukarıda bir kolu aşağıda duran ifrit)  Aslında yine kötü bir figür olan Pazuzu, kıtlıkları ve Lamaştu'nun kötülüklerine karşı insanları korurdu. Genellikle köpek veya aslan başlı, kartal pençeli, çift kanatlı, akrep kuyruklu ve her zaman bir kolu yukarıda bir kolu aşağıda olarak çizilirdi.
Pazuzu

Tüm bunlar tıbbın gelişmediği, mikropların, virüslerin bilinmediği yıllarda; doğal olarak da doğumlarda bebek ve anne ölümlerinin çokça olduğu yıllarda, o dönem insanların bebek ölümlerinin sebebinin bağlandığı karakterler miydi? 

Yada daha da önceki nesillerin efsanelerinden aktarılan karakterler mi? Bunun yorumunu okuyucuya bırakmak sanırım en iyisi.

Yazan: Misharo

11 Kasım 2012 Pazar

Korna Çalma Adabı


Ülkemizde görülen en kötü alışkanlıklardan biri de lüzumsuz korna çalma alışkanlığıdır. Kırmızı ışıkta duran bir araba, yeşil yandığında bir saniye duraksamaya görsün, hemen arkasındaki araçtaki acımasızca kornaya basar, hem de “Bii bip!” diye kısa değil, “Daaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaattt!” şeklinde delirtircesine. Bu da yetmiyormuş gibi, korna çalanın arkasındaki, hatta onun da arkasındaki kornalarına ara vermeksizin basmaya başlarlar. 

Hâlbuki 1-2 saniye beklense öndeki araç zaten gidecektir. Kornaya basanlar hiçbir zaman çevre evlerde oturanların gürültüden rahatsız olabileceğini, o evlerde hasta insanların olabileceğini ya da ders çalışmakta olan bir öğrencinin olabileceğini düşünmezler.

Oysa yine bu korna çalan kişilere, trafikte en ufak bir duraksama yaptıklarında başkaları korna çaldığında, kıyameti kopartırlar, ya da evlerinde otururken çevrede korna çalanlardan şikayet ederler. İşte bu bencilliğe verilebilecek en büyük örnektir.

Bir başka yanlış korna kullanımı ise arabayla apartmanın altına gelip 3. hatta 4. kattaki eşini dostunu aşağıdan korna çalarak çağırmaktır. Cep telefonu açmak, ya da arabadan inip zile basmak zor geldiğinden gece saat 02:00 hatta 03:00’de bile aşağıdan korna çalarak insan çağırmak, ilkel insanların tamtamla haberleşme alışkanlıklarının günümüze kadar gelmiş bir uzantısıdır. Hiç kuşku yok ki bu sadece ilkellik ve bencillik değil aynı zamanda da düşüncesizliktir.

Yurt dışında ise korna çalınmasına çok nadir rastlanır. Trafik tıkandığında arkadaki araçlar korna çalmak yerine torpido gözünden kitaplarını çıkartıp, trafik açılana kadar okumayı tercih ederler.
Böylece hem stresten uzak dururlar hem de boş kayıp zamanı kitap okuyarak değerlendirirler.

Yazan: Misharo

Bencillik


Maalesef bencil bir millet olduk. Sokakta, toplu taşım araçlarında, apartmanda, ben merkezli yaşıyoruz.

Topluk içinde yaşamak bir takım sorumluluklar ve kuralları beraberinde getirir. Bu kurallar insanların hayatlarını zora sokmak için değil, hayatlarını kolaylaştırmak için düzenlenmişlerdir. Eğer kuralları bu şekilde algılarsak onlara uymak eziyet değil, keyif olur.

Milletimizin (ufak bir kesimi tenzih ediyorum) en kötü alışkanlığı toplu taşım araçlarına binerken göze çarpar. Özellikle metrolarda “Önce inenlere yol veriniz” şeklinde bir anons olmasına rağmen (aslında böyle bir anons bile medeni bir kişi için hakarettir zira bunu belirtmeye zaten gerek yoktur) hemen içeriye doğru hücum ederler. Öyle ya “Lütfen önce inenlere izin verelim” sözü Türkçe’de “Kapılara hücum edip insanların inmesine kesinlikle izin vermeyin” anlamına gelmektedir. Bu bakımdan kapıda mutlaka bir arbede yaşanacaktır.

La Fontaine’in “İki inatçı keçi” masalındaki gibi eğer inenler inmeyi, binenler de binmeyi başarabilirse; 2. raund başlar. Çünkü geleneklerimizde bir taşıt aracına binildiğinde arkaya doğru ilerleme alışkanlığı yoktur. Bu bencil kişilere göre mutlaka kapı yanları tutulmalı, iniş ve binişlere olabildiğince engel olunmalıdır. İnsanların peronda kalması, ya da metroya binememiş olmasının zerre kadar önemi yoktur. Önemli olan kendisinin binmiş olmasıdır. Peronda kalanların işlerine geç kalmaları, ya da öğrencilerse derse geç kalmaları onların kendi problemleridir.

Oturanlar ise 4-5 yaşlarındaki çocuklarını yanlarındaki koltuğa konsolos gibi oturturlar, hatta çoğu zaman oturtmaz çamurlu ayakkabılarıyla koltuğa bastırtarak dışarıyı seyrettirirler. Ayakkabılarıyla evde koltuklara bassa annesinden bir araba sopa yiyecek çocuk, metroda ise annesinden adeta teşvik görür. 

İnilecek durağa gelindiğinde metroya binmek isteyenlerin taarruzu başlayacaktır, eğer ineceksiniz, atik davranıp, binmek için size hücum eden kalabalıkta bir gedik açmanız gerekir. Çünkü “Lütfen inenlere müsaade edin” sözü pratikte bir anlam ifade etmeyeceği gibi insanların size nefretle bakmalarına neden olacaktır. Olur da inmeyi başarırsanız, başka bir kuralsızlıkla tanışırsınız.

Merdiven!!! 

Ahmet Haşim Merdiven şiirinde “Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden” demiş. Milletimiz de edebiyata düşkünlüğünden(!) olsa gerek, bunu harfiyen uygularlar. Her konuda acelesi olan milletimiz, merdivenden inip çıkma konusunda hiç aceleci değildir. Özellikle merdiven çıkarken bir yandan da SMS yazmak suretiyle merdiveni bloke etme konusunda oldukça yeteneklidir. Kanımca “Aşkım ben metrodan şimdi indim, şimdi oraya doğru geliyorum” şeklindeki mesajların %90’ı merdivenlerde yazılmaktadır.

Medeni ülkelerde merdivenlerin sağından çıkılır ve sağından inilir, böylece trafik kolaylıkla akar ve insanlar birbirleriyle çarpışmazlar ama pratikte uygulaması olmayan bir kuraldır bu. Ülkemizde “Nerede boşluk bulursan orayı doldur” kuralı geçerli olduğundan (tek istisnası otobüslerdir) insanlar sağdan da iner soldan da.

Yürüyen merdivenlerdeyse tüm Dünya'da geçerli özel bir kural vardır. Bekleme her zaman sağda yapılır sol taraf boş bırakılır. Burası acelesi olanların yürüyerek çıkması içindir ancak bu kural da umursanmaz ve uyarıldığında “Acelesi olan taksiye binsin” şeklinde bencil ve küstahça cevap verilir.

Metrodan inip sokağa çıktığımızda bütün bu keşmekeşin burada bittiğine inanıyorsanız, bu ya bir rüyadır ya da siz  çok iyimsersinizdir. 

Yazan: Misharo

10 Kasım 2012 Cumartesi

Gevşeme Egzersizi


  • Gevşeme egzersizi yapacağınız odayı önce iyice bir havalandırın.
  • Ilık bir duş alın.
  • Üzerinizi sıkan kıyafetleri, ve aksesuarları (saat, kolye, küpe, yüzük, kemer, gözlük vb.) çıkartın, üşümeyecek ve sıcak basmayacak bir sıcaklıkta, kendinizi rahat hissedeceğiniz bir yere, ya da yatağa sırtüstü uzanın. Avuç içleri yukarı bakacak şekilde iki elinizi 45 derece yana açın.
  • Gözlerinizi kapatıp dikkatinizi kol ve bacaklarınıza verin.
  • Kol ve bacaklarınızı iyice gerin ve gerginliği hissedin. 3 sn. sonra gevşeyin. Kollarınız, bacaklarınız, sırtını ve boyun kaslarınızı iyice serbest bırakın, kendinizi kasmayın.
  • Sanki ılık su dolu bir küvete, ayak parmaklarınızdan başlayarak, dizlerinize, oradan belinize, göbeğinize, göğsünüze ve boynunuza kadar daldırıldığınızı hayal edin. Ilıklığın tüm bedeninizi yavaş yavaş sarıp, kapladığını hayal edin ve iyice gevşeyin.
  • Bir dakika kadar böyle gevşek bir pozisyonda kalın ve kendinizi masmavi gökyüzü altında, yeşil çayırların üzerinde yatıyor hayal edin.
  • Daha sonra sanki çayırların üzerinden gökyüzüne doğru yükseldiğinizi ve yumuşacık bulutların üzerinde uzandığınızı hayal edin. Bedeninizi o yumuşak bulutlara adeta gömülüyormuş gibi hissedin. Sanki o bulutların üzerinde uçuyorsunuz.
  • Artık tamamen gevşediğinizi, kafanızdaki bütün olumsuz düşüncelerin uzaklaştığını hayal edin.
  • Yavaşça burnunuzdan 2 sn. süreyle nefes alırken olumlu enerjinin burnunuzdan girerek içinizi doldurduğunu ve bu enerjinin sanki bir güneş gibi parlak ve ılık bir şekilde, göbeğinizin dört parmak altında toplandığını hayal edin.
  • Nefesinizi ve olumlu enerjiyi bu bölgede 2 sn tuttuktan sonra yavaşça nefesinizi burnunuzdan 2-3 sn de verin. Nefesi verirken olumsuz enerji ve düşüncelerin sıcak hava ve parlak ışık şeklinde avuç içlerinden ve ayak tabanlarınızdan sizi terk ettiğini ve fışkırdığını düşünün.
  • Bu şekilde nefes alıp verirken bundan başka hiçbir şey düşünmeyin, eğer aklınıza başka bir şey gelirse ani tepki göstermeden yavaşça düşüncenizi tekrar nefesinize yönlendirin.
  • Bu şekilde gevşemiş halde anlatıldığı gibi 10-15 dakika kadar nefes alıp verin, her seferinde içinize dolan olumlu enerjiyi göbeğinizin dört cm. altındaki bölgeye doldurun, 2 sn bekleyip, 2 saniyede nefesi verirken olumsuz enerji ve duyguları alev dalgası şeklinde avuç içleri ve ayak tabanlarınızdan vücut dışına adeta fışkırtın.
  • 15 dk. sonunda içinizden “Vücudumdaki tüm olumsuzluklar ve kaygılar temizlendi, şu anda kendimi çok daha moralli, dingin ve dinlenmiş hissediyorum” diye birkaç kere tekrarlayın. Yavaşça gözlerinizi açın 1-2 saniye daha öyle hareketsiz biçimde kalın sonra yavaşça doğrulun.
Yazan: Misharo

Hafıza, Tekrarlama ve Uyku



Latince bir söz vardır "Repetitio est mater studiorum" "Tekrar öğrenmenin anasıdır" anlamına gelen bu söz, bize öğrenmede tekrarın ne kadar önemli olduğunu anlatır.

Bir konuyu, yada okuduğumuz her hangi bir dersi öğrendikten hemen sonra, düzenli tekrar yapmak, hatırlamayı en yüksek düzeyde tutmayı sağlar. Bunun için hatırlanan bilginin düşmeye başlayacağı noktada belli aralıklarla düzenli tekrarlar yapmak gerekir.


  • İlk tekrar 30-40 dakikalık bir öğrenme seansının sonunda yapılmalıdır ve tekrar 10 dakika sürmelidir. Bu tekrar, hatırlanan konuların bir gün daha aynı düzeyde kalmasını sağlayacaktır.
  • İkinci tekrar, 24 saat sonra yapılmalıdır ve 3-4 dakika sürmelidir, böylelikle bilgi hafızada kalma süresi bir hafta daha uzar.
  • Bir hafta sonra yine 3-4 dakika sürecek üçüncü tekrar yapılması, öğrenilenlerin hafızada bir ay sürece kalmasını sağlar.
  • Tüm bunların üzerine eğer dördüncü tekrar; bir ay sonra 3-4 dakikalık bir süreyle yapılırsa öğrenilen bilgiler kalıcı hafızaya geçer ve çok uzun süre saklanırlar.
Öğrenmede uyku düzeni çok önemlidir. Çalışma dönemlerinde 7-8 saatten daha az veya daha fazla uyumamalıdır. Uykuya yatma saatleri 23:00'ü pek geçmemelidir. Geceleri bir sebeple geç yatmak gerektiğinde sabahları her zaman uyanılan saatte kalkmalıdır, bir saat geç yattıysanız kesinlikle bir saat geç kalkmamalısınız.

Yatak odası mutlaka havalandırılmalı, yatak odasında TV seyredilmemelidir.

Yatağa yatmadan önce tok yatılmamalıdır ancak ılık süt içip, lavantalı sabun ya da şampuanla ılık duş almanız uykuya daha çabuk dalmanızı sağlar.

Herhangi bir sebepten dolayı uyku tutmazsa, yataktan hemen kalkın, kitap okuyun (ders kitabı değil) yada müzik dinleyin, uyku tekrar bastırdığında hemen yatağa girip uyuyun.

Uykuya yatmadan kısa bir süre önce 10 dakikalık kısa bir tekrar ve uyandıktan kısa bir süre sonra yapacağınız 10dakikalık kısa bir tekrar öğrendiğiniz konunun hafızanıza iyice yerleşmesini sağlar.


Özetle hatırlama konusunda uyulması gereken program şöyledir:
  1. 40 dakika çalışılır. Hemen ardından 10 dakika konu tekrar edilir, 10 dakika dinlenilir, buna ödül diyoruz.
  2. Ancak bu dinlenme süresince telefon konuşması, internete girme, TV seyretme gibi aktiviteler yapılmaz.
  3. İlk öğrenmeden 24 saat sonra, çalışılan her 40 dakikalık bölüm için 4'er dakikalık tekrarlar yapılır.
  4. İlk öğrenmeden 1 hafta sonra, çalışılan her 40 dakikalık bölüm için 4'er dakikalık tekrarlar yapılır.
  5. İlk öğrenmeden 1 ay sonra, çalışılan her 40 dakikalık bölüm için 4'er dakikalık tekrarlar yapılır.

Bu şekilde uygulanacak program sayesinde öğrenilenler çok uzun süre hafızada kalacaktır.